Türkiye’deki Su Stresi Hangi Boyutta?

Yaşam döngüsünün devamı için zorunlu bir ihtiyaç olan su, tüm dünyada çeşitli nedenlerle ya azalıyor ya da kirleniyor. Türkiye’de de benzer sorunlar söz konusu. Su fakiri bir ülke olmasa da su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde yer buluyor Türkiye. Peki bu ne anlama geliyor? Gelin detaylarına birlikte bakalım.

Türkiye’deki Su Stresi Hangi Boyutta?

Su, tüm canlılar için yaşamın devam edebilmesini sağlayan vazgeçilmez bir unsur. Kokusuz ve tatsız bu kimyasal bileşik, sağlığımızdan tutun da tarım, sanayi ve enerji üretimi gibi birçok alan için klasik tabirle “olmazsa olmaz” bir nimet. Sanılanın aksine de sınırlı bir kaynak. Üstelik su kaynaklarının tükenme riski her geçen gün daha da artıyor.

Türkiye’nin 2021 yılı nüfusu dikkate alındığında kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.323 metreküp. Su potansiyellerinin karşılaştırılmasında kullanılan bir gösterge olan Falkenmark Su Kıtlığı İndeksi’ne göre, Türkiye bu miktar ile su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde.

“SU STRESİ” DENİLDİĞİNDE NE ANLAMAMIZ GEREKİYOR?

Su stresi, belirli bir süre boyunca su ihtiyacı, mevcut su kaynaklarını aştığında veya su kalitesinin kötüleşmesi gibi nedenlerle su kullanımı kısıtladığında ortaya çıkıyor. Falkenmark Su Kıtlığı İndeksi’ne göre kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.000-1.700 metreküp arası ise o ülkede su stresi yaşandığı kabul ediliyor.

Peki Türkiye için su stresi ne anlama geliyor? Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi ve Türkiye Su Enstitüsü Proje Geliştirme ve Uygulama Koordinatörü Doç. Dr. Aslıhan Kerç ile konuştuk. Falkenmark Su kıtlığı İndeksi’ne vurgu yapıyor Kerç ve bize önceki yıllardaki verileri hatırlatıyor. “2000’li yıllarda kişi başına düşen yıllık su miktarı 1.650 metreküplerdeydi. 2010’lu yıllarda 1.500’ler civarındaydı. 2020’den itibaren de 1.300-1.350 metreküp arasında gidiyoruz” diyerek su miktarındaki düşüşe dikkati çekiyor.

Doç. Dr. Kerç su miktarındaki düşüşün nedenlerini ise şöyle açıklıyor:

“Nüfus, ülkenin su rezervi ve toplam su miktarı çok değişmiyor. Hatta iklim değişikliğine bağlı yağışların azalmasıyla yıllar içerisinde bu su miktarı da azalabiliyor. Ama bir yandan nüfusumuz artıyor. Bu toplam miktarı artan nüfusa böldüğünüzde çok açıktır ki yıllar içerisinde su kaynakları gittikçe azalacak.”

Yani nüfus artışı ve iklim değişikliğinin etkileri dikkate alındığında gelecekte Türkiye’nin karşı karşıya kalması muhtemel tablo pek de iç açıcı değil. Nüfus tahminlerine göre kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1.200, 2040 yılında 1.116, 2050 yılında ise 1.069 metreküpe kadar düşmesi öngörülüyor.

KUZEY AFRİKA, AKDENİZ HAVZASI VE ORTA DOĞU SU STRESİNİ EN FAZLA YAŞAYAN BÖLGELER

Dünya Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün (WRI) 2020 yılı verilerine göre en fazla su stresi çekecek ülkeler arasında Katar, Israil, Lübnan, Iran, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan, Eritre, Birleşik Arap Emirliği ve San Marino gibi ülkeler yer alıyor.

Enstitünün 2040 yılı projeksiyonları ise 33 ülkenin “çok yüksek” seviyede su stresi yaşayacağını öngörüyor. Bunların çoğu Orta Doğu ülkeleri ile Akdeniz Havzası ülkeleri.

Bahreyn, Kuveyt, Katar, San Marino, Singapur, Birleşik Arap Emirlikleri ve Filistin, 5 üzerinden 5 puan ile su stresi seviyesinde en yüksek sırada yer alan ülkeler. Projeksiyona göre Türkiye ise 4,27 puan ile 27’nci sırada bulunuyor.

SU KULLANIMINDA ASLAN PAYI TARIMSAL SULAMADA

Türkiye’de suyun yüzde 76’sı tarımsal sulamada kullanılıyor. Doç. Dr. Kerç, “Suyumuzun büyük miktarı tarıma gidiyorsa yatırım yapacağımız ve verimliliği arttıracağımız sektörlerin başında da tarım gelmeli” diyor ve ekliyor:

“Mesela sulamada şu anda Türkiye ortalaması hektar başına 13 bin metreküp. Bunun çok daha yüksek olduğu bölgelerimiz de var. Güney’de, Güneydoğu Anadolu'da, Doğu Akdeniz'de 15 bin metreküpe kadar çıkıyor. Bizim bakacağımız konu hektar başına kullandığımız bu sulama suyunun nasıl azaltılabileceği. Modern sulama teknolojileri, basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması, damlama sulama, bitkilerin direkt köküne suyun aktarılması, toprağın neminin izlenerek bitkinin gerçek ihtiyacının ne olduğuna göre fazla su değil bitkinin gerçek ihtiyacının izlenerek yapılması, tarımsal sulamada kullanılan su miktarının azaltılması mümkün. Meteorolojik verilerin doğru değerlendirilip gereksiz suyun tarımda kullanılması ve dağıtım sırasında da kayıpların önlenmesi çok önemli.”

TÜRKİYE’DE SU STRESİNİN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN NELER YAPILIYOR?

Tarım ve Orman Bakanlığı su kaynaklarındaki sorunların ortadan kaldırılması ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çok sayıda çalışmayı kurumları aracılığıyla aynı anda yürütüyor. Su kullanımında en büyük kalemi tarımsal sulamanın oluşturduğundan bahsetmiştik. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, bu nedenle tasarruf sağlayan modern sulama sistemlerine geçişi hızlandırdı. Aynı zamanda yenileme projeleri ile sulama tesislerinin basınçlı-borulu sisteme dönüştürülmesi çalışmaları da devam ediyor. Sulama tesislerine ölçü tesisleri kurulup kayıp ve kaçaklar takip ediliyor, hidrantlarda sayaç kullanımı ve akıllı sulama sistemlerine geçiliyor, atık su tesislerinin inşa edilmesiyle kullanılmış suların tarımda değerlendirilmesi planlanıyor.

Ayrıca DSİ kullanılabilir su potansiyelini geliştirmek için baraj, gölet gibi depolama tesislerinin tamamlanmasına da hız veriyor. Şu an tesislerin depolama kapasitesi 186 milyar metreküp. 2025 yılına kadar buna 8 milyar metreküpün daha eklenmesi hedefleniyor. Yerüstü depolamaya alternatif çalışmalar da yürütülüyor. Su rezervine katkı sağlaması amaçlanan 150 yeraltı depolama yapısının inşa edilmesi yine hedefler arasında.

Su Yönetimi Genel Müdürlüğü de su stresi ile mücadelede aktif rol üstleniyor. İçme-Kullanma Suyu Havzası Koruma Planları’nın yanı sıra su kaynaklarının kullanımının doğru planlanması, suyu kullanan sektörler arasında adil ve dengeli su paylaşımının sağlanması ile su kullanımından elde edilecek faydanın en üst seviyeye çıkarılması amacıyla Sektörel Su Tahsis Planları da hazırlanıyor.

Çalışmalar kapsamında sektörel tahsis planları 6 havzada tamamlandı, 11 havzada devam ediyor. Nehir havza yönetim planları 11 havzada sona erdi, 7 havzada sürüyor. Kuraklık yönetim planları ise 15 havzada bitti, 12 havzada devam ediyor.

2015’te içme ve kullanma suyu şebekelerinde su kaybı oranı ortalaması yüzde 39’du. İçme Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerindeki Su Kayıplarının Kontrolü Yönetmeliği ile 2021 yılında su kaybı oranı yüzde 33,54 seviyesine düşürüldü.

SUSUZLUK ZİNCİRLEME REAKSİYONUN SONUCU

İklim değişikliği su kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Yağışların azalmasıyla kuraklık kendisini gösteriyor. Buna ek olarak nüfus artışı kaynakların hızla tüketilmesine yol açıyor. Miktarı azalan kaynaklar daha fazla nüfusa pay edilmeye çalışılıyor. Yani zincirleme reaksiyonlar birbirlerini tetikliyor. Doç Dr. Aslıhan Kerç’e göre yapılması gereken değiştirilebilecek koşullara odaklanmak. Verim artırımı da bunların en başında geliyor.

“Daha verimli sulama teknikleri, doğru bitki ve doğru miktarlarda su kullanımı sayesinde iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkabiliriz. Keza sanayide de daha az su kullanan teknolojiler, üretim prosesleri ve suyun geri kazanımı gündemimizde olmak zorunda. Atık suların arıtılarak geri kazanılması gerekiyor. Alternatif kaynaklar arasında sıralanıyor. Bizim su bütçemiz içerisinde su yönetimimiz içerisinde atık suyu nasıl geri kazanırız? Bunu su döngümüze nasıl geri çeviririz? Üzerinde durulması gereken önemli konulardan bir tanesi.”

Günümüzde su kaynaklarının azalmasından etkilenmeyecek bir sektör yok. Dolayısıyla geleceği beklemeden bugünden tedbirlerin alınması ve bu sorumluluğun sadece devlet eliyle değil bireysel olarak da üstlenilmesi şart. Evlerimizden tarıma, sanayiden enerji üretimine her noktada “Bu işi daha az suyla nasıl yaparım?” sorusunun yanıtına kafa yormamız gerekiyor.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner137