Kur'ân'ın açık biçimde öğrettiğine, Peygamberimizin de bildirdiğine göre, rüyalar üç türlüdür ve Pemgamberimiz bunun dışında rüya kabul etmiyor. Peki bunlar nedir ve en hayırlı rüya nasıldır?

SÂDIK RÜYA HANGİSİDİR?

“Gördüğümüz rüyanın sâdık olup olmadığını nasıl bileceğiz?' Kur'ân'ın açık biçimde öğrettiğine, Peygamberimizin de bildirdiğine göre, rüya üç türlüdür.

Birisi: Allah'tan bir müjde olan meleklerin telkin ettiği sâdık rüyalar. İkincisi: Uyanıkken hayalde kalan şeylerin uykuya dalınca karmakarışık ve anlamsız bir şekilde görülen rüyalar. Üçüncüsü de, şeytanın uykuda iken insanın kalbine attığı korkular ve kâbuslardır. Üzerinde durulan, dikkate ve ciddiye alınan, tabire ve yoruma değer görülen rüyalar, sâdık rüyalardır. Bunun dışında kalan rüyalar, 'rüya' olarak bile kabul edilmiyor.

BİRTAKIM GERÇEK OLAYLARI GÖRÜR

Sâdık rüyaların aslı ise şöyle tanımlanıyor: Ruh, insanın özünde bulunan ilâhî bir latife olduğu için, dünya ile ilgimiz kesilir kesilmez, gayb âlemiyle bir bağlantı kurar, oradan bir pencere açar, o pencereden görülen olaylara bakar. Ruh daha sonra bizim ve kâinatın kader programının da yer aldığı ve Allah'ın ilminin tecelli ettiği bir âlem olan Levh-i Mahfuzun bir cilvesi ve kader mektubunun bir numunesi türünden birtakım gerçek olayları görür. Bu gördüğü sadık rüyadır.

PEYGAMBERLİK NURUNDAN KALAN BİR PARÇADIR

Sâdık rüyalar, hadisin ifadesiyle bir müjde, mü'min ruhlara bir ferah ve sevinç kaynağı, ayrıca peygamberlik nurundan kalan bir parçadır. Bu konuyu Peygamberimiz anlatırken der ki: 'Ey insanlar! Peygamberliğin belirtilerinden yalnız güzel rüya kaldı.' (İbni Mâce, Tabirü'r-rü'yâ: 1) Ubade bin Samit, Resûlullah'a, 'Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjde vardır' (Yunus, 64) âyetindeki 'müjde'yi sorunca Resûlullah (a.s.m.) âyeti şöyle tefsir eder: 'O güzel rüyadır. Onu Müslüman kişi görür veya onun için görülür.' (İbn Mâce, Tabirü'r- rü'yâ: 1) 'Salih bir kişi (veya salih bir kadın) tarafından görülen güzel rüya peygamberliğin kırkaltı parçasından bir parçadır.' (Tecrid-i Sarih Tercemesi, 12:272).

Efendimizin peygamberlik süresi 23 sene sürmüş, vahyin ilk altı ayı sâdık rüyalar şeklinde geldiği için sâdık rüyalar peygamberliğin nurundan bir parça olarak sayılmıştır. En sâdık rüyanın sabaha karşı seher vaktinde görülen rüyalar olduğunu (Tirmizi, Rü'yâ: 3) bildiren Efendimiz, hadis kitaplarında bildirildiğine göre, her gün sabah namazından sonra sahabileriyle sohbet ederdi. 'Bu gece içinizden rüya gören var mı?' diye sorar, çoğu zaman da kendisi görmüş olduğu rüyaları anlatır ve tabir ederdi. Sâdık rüyalar nasıl görülmüşse görüldüğü gibi aynen çıkar. Bir kısmı ince bir perdeye bürünmüş olarak belirir, bazıları da çok kalın bir perdeye sarılır. Perdeli olanlar ise ancak doğru bir biçimde yorumlanınca anlaşılır. Peygamberimiz özellikle vahyin ilk aylarında gördüğü rüyalar olduğu gibi aynen çıkardı, bu rüyalar için hiçbir biçimde yoruma ihtiyaç duymazdı.

'RÜYANI SAKIN KARDEŞLERİNE ANLATMA’

Sâdık rüyayı görünce kime anlatılacağı noktasında da, Yakub aleyhisselâmın, oğlu Yûsuf aleyhisselâma tembih ettiği, 'Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma yavrum, yoksa sana bir tuzak kurarlar' (Yûsuf, 12:5) ölçüsüne bakılarak, rüyanın dost kimselere anlatılmasının gereğine işaret ediliyor.

Zaten, Efendimiz( a.s.m.) de, 'Biriniz hoşuna giden bir rüyayı görürse, onu sevdiği birisinden başkasına anlatmasın' (Müslim, Rü'ya: 5) ve 'Rüya yorumlanmadıkça bir kuşun ayağı üzerindedir. Yorumlanınca çıkar. Rüyayı gören onu sevdiği kimseden, bilgi ve dirayet sahibi olandan başkasına anlatmasın' (İbni Mâce, Tabirü'r-rü'yâ: 7) buyurarak rüyayı gördükten sonra kime anlatılacağını bildirmiş oluyor.

Kaynak: Haber7