İSAŞ Yem öncülüğünde, Modern Sığır Yetiştiriciliğinde Beslenme Teknikleri konulu panel düzenlendi.

ŞAHİN: BUNDAN BİR TÜRLÜ VAZGEÇEMEDİK

Moderatörlüğünü Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kazım Şahin, “bizler bu yörede halen arpa ve samanla hayvan yetiştiriciliği yapıyoruz. Şimdi hangi işletmeye giderseniz gidin bölgede bir çoğu samansız bir beslenme şekli yok. Gerçekten samanın olmadığı hiçbir işletme yok. Ama gelişmiş işletmelerde saman çoğu yerde zaten altlık olarak kullanılır. Ama gidin Yazıkonak’ta birçok besici arkadaşımız var, bunun yanında süt inekçiliği yapan arkadaşlarımız var. Onlara bakın; saman ana kaba yem maddesi olarak vazgeçilmez. Biz üniversite hocası olarak ‘bu samanın değeri %3 proteini var. Çok değersiz bir şey’ dediğimiz zaman bir türlü yıllarca kabul ettiremedik yıllarca. İr hesaplama yapıyorsunuz. Saman, arpa v.s. bundan bir türlü vazgeçemedik” ifadelerini kullandı.

HAYIRLI: SICAK; HAYVAN İÇİN ZARARLI, SOĞUK ZARARLI DEĞİL

Atatürk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Armağan Hayırlı, “Elazığ’da süt sığırcılığı yapan bir insanın bir Erzurum’la rekabet edebilme şansı yoktur. Çünkü Elazığ; 1 Haziran’dan bana göre 1 Ekim’e kadar sıcaklık stresine maruz olan bir yerdir. Hayvanın yem tüketimini, süt verimini, döl verimini en çok vuran bu bölgede sıcaklık stresidir. Fan da koysanız, duşlama yapsanız o hayvanı soğutmanız mümkün değil. Çünkü bugün Avrupa’ya bakın en çok süt veren ülkeler Avrupa’nın Kuzey kesimleridir. Bunlar Erzurum ayarındadır. Herkes Almanya’ya gider. Ana vatan derler ya. ‘Kara vatan’ değil ‘Karvatan’ çünkü inanılmaz derecede soğuktur. -1 derecede mesela rahat yaşarlar. Ama burada -10 derece olsa eminim köylüler bacalara çuval tıkarlar ‘aman hayvanlar hasta olmasın’ diye. Ama veteriner olarak girdiğimde ben hasta oluyorum. Çünkü nefes alamıyorum. Dolayısıyla sıcak; hayvan için zararlı, soğuk zararlı değil. Hayvan için zararlı olan ıslaklıktır, rüzgardır ve cereyandır” şeklinde konuştu.

GÜLŞEN: EN AZ ALTI ÇEŞİT YEMLEME YAPIYORUZ

Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurettin Gülşen ise, “Endüstriyel işletmelerde, büyük işletmelerde en az altı çeşit yemleme yapıyoruz en fazla diyelim. En az da iki çeşit. En azından koyulan, sağılan hayvanları ayırıyoruz. Ayrı beslemeler yapıyoruz. Elbette sizler aile tipi işletmelerde bunları yapacaksınız diye bir şart yok. Sadece ben bunları fikir vermek için anlatıyorum. Ama emin olun Konya Bölgesi’nde şu anda hayvancılığın bir numarası oldu tüm Türkiye’de. O bölgede bunların büyük bir bölümü uygulanıyor. Sahadaki insanlar, gruplandırmalar falan ayrıntısıyla ve güzel bir şekilde biliyorlar. Hangisinin faydalı olduğunu, hangisinin faydasız olduğunu. Gönül ister ki benim coğrafyam, benim bölgemin insanları da bunları bilsinler ve yapsınlar, uygulasınlar. Bunun dışında bir işletmenizdeki hayvanların yaklaşık 3’te 2’sini “laktasyon” dediğimiz süt verme döneminin orta ve son döneminde olması lazım. Diğer dönemde kurudaki hayvanlar ya da tohumlanmak üzere olan hayvanlar olması lazım” dedi.

KÜÇÜK: 300 GÜN BOYUNCA İNANILMAZ BİR RAKAMA DENK GELİYOR

Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Küçük te, “’Timpani’, şişme dediğimiz, daha sonra ‘asidos’ midenin ekşimesi, asitlenmesi, düzensiz yem tüketimi, karaciğer apsesi, “abomazum deplasmanı” yani yer değiştirmesi dediğimiz “şırdan” bir de süt yağının düşmesi. Bunlar hep daha çok süt inekleri ile ilgili problemler. Peki bunlar besi sığırlarında görülebilir mi? tabi ki. Besi sığırlarında da görülebilir bu hastalıklar. Ama daha çok tabi ki süt sığırlarında görülüyor. Neden? Çünkü modern süt sığırcılığında; süt inekleri yaklaşık 80 litreye kadar çıkan bir süt verimine sahip. Bu çok inanılmaz bir rakam. Tabi bu bir rekor. Günde 80 litre 300 gün boyunca inanılmaz bir rakama denk geliyor. Ama bu rekordan öte biz ortalama rakamları konuşacak olursak örneğin Amerika’da; Kanada’da süt verimi yaklaşık 30-35 litre yıl ortalaması olarak” diye konuştu.

HABER: SITKI TAŞEL