"456 KAYIT İSTASYONU İLE TÜM TÜRKİYE'Yİ İZLİYORUZ"

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, "Depremler tabii ki yaşanacak ama kayıplarımız en az olsun istiyoruz. 1999 yılında Türkiye'deki tüm depremleri 30 istasyondan takip edebiliyorduk. Şu an ise 456 kayıt istasyonu ile tüm Türkiye'yi izliyoruz. 1999'da deprem çözümlemelerini 30 dakika da yapabilirken şu an 30 saniyede yapabiliyoruz" dedi.

Prof. Dr. Haluk Özener, "Kuzey Anadolu Fayı üzerinde, uzun yıllardır deprem olmamış bir yer olan, sismik boşluk olarak adlandırdığımız Marmara Denizi içinde de, 1900 yılından bugüne kadar olan depremleri görüyorsunuz. 1912 Şarköy depremi ve 1999 Marmara Gölcük depremi. 1900 yılından günümüze kadar, bu coğrafya 6'nın üzerinde bir deprem görmedi. Fakat 3 bin 405 tane 3'ün üzerinde deprem yaşadık. Yine 1 yıl içinde, 0.2'den büyük olan depremlere baktığımızda da Marmara denizinde bin 306 deprem kaydettik" diye konuştu.

 "DENİZ TABANINDA CİHAZLARIMIZ VAR"

Özener, "Hep tartışılan konular, sadece deprem Marmara'da mı oluyor, ülkemizin nerelerinde deprem tehlikesi var diye baktığımız zaman, Karlıova'dan başlayıp yaklaşık bin 500 kilometre batıya doğru devam eden Kuzey Anadolu Fayı'nı görüyorsunuz. Bu fay üzerinde geçen yüzyıldan itibaren deprem olmayan, 1939 Erzincan depremiyle başlayan bir silsile var ve deprem olmayan yerler sadece Marmara Denizi ve Erzincan'ın doğusu Karlıova. Bu gözlemleri neden yapıyoruz? Buralar sismik boşluk olarak adlandırdığımız yer, bu fay tek parçalı bir yapıya sahip değil, kırıklı bir yapıya sahip. Buralarda çalışan deniz tabanındaki cihazlarımız var. Doğu Anadolu Fayı boyunca da sismik boşluklar var. Karlıova-Bingöl segmenti gibi farklı segmentler var. Ve buralarda olan depremlerin üzerinden geçen süreler de yazılı. Bu segmentler yıllardır deprem üretmemişler fakat enerji biriktirmeye de devam ediyorlar. Dolayısıyla bugün 2020 yılında, Sivrice'de yaşadığımız depremle Doğu Anadolu Fayı üzerinde bir parça kırıldı ama burada kırılacak daha çok parça var" ifadesini kullandı

 Toplantıda "17 Ağustos'tan bu yana ne değişti ne değişmedi?", "Türkiye'nin depremselliği", "Beklenen Marmara Depremi" başlıkları ele alındı. Prof. Dr. Haluk Özener'in yanı sıra Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ali Pınar ve Bölgesel Deprem Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat toplantıda söz aldı.

Basın toplantısında konuşan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, "Depremler tabii ki yaşanacak ama kayıplarımız en az olsun istiyoruz. 1999 yılında Türkiye'deki tüm depremleri otuz istasyondan takip edebiliyorduk. Şu an ise 456 kayıt istasyonu ile tüm Türkiye'yi izliyoruz. 1999'da deprem çözümlemelerini 30 dakika da yapabilirken şu an 30 saniyede yapabiliyoruz" dedi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, 17 Ağustos Depremi'nin 21. yıldönümünde Türkiye'de deprem riskleri konusunda farkındalık yaratmak ve depreme karşı alınacak tedbirleri hatırlatmak amacıyla bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda "17 Ağustos'tan bu yana ne değişti ne değişmedi?", "Türkiye'nin depremselliği", "Beklenen Marmara Depremi" başlıkları ele alındı. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener'in yanı sıra Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Ali Pınar ve Bölgesel Deprem Tsunami İzleme ve Değerlendirme Merkezi Müdürü Dr. Doğan Kalafat toplantıda söz aldı.

 456 İSTASYONUN 258'İ MARMARA'DA

Çok farklı tekniklerle ülkenin depremselliğini incelediklerini anlatan Özener, "Fakat gördüğünüz üzere Marmara Bölgesinde yoğunuz. Bu 456 istasyonun, 258 tanesi Marmara Bölgesinde. 21 yılda nereden nereye geldik. Biz 21 yıl önce depremlerin büyüklüğünü ve lokasyonunu yaklaşık 30 dakikada tespit edebilirken, bu süreyi 30 saniyeye indirdik. Tabii kimi arkadaşlar nasıl bu kadar hızlı olduğunu sorabilir. Bizim otomatik çözümümüzü gösteren web sayfamız var fakat bu link, her zaman klasik olarak gördüğünüz link değil. Son depremler sayfamıza baktığınızda normalde, deprem çözümlerini 7-8 dakikada görürsünüz. Bu sayfa ise cihazlara bilgiler geldiği anda sistemin otomatik olarak ürettiği deprem büyüklüğü. Bu deprem büyüklüğünü biz yüzde yüz yayınlamıyoruz, çünkü bu sürekli gelen veriler ile güncelleniyor" ifadelerini kullandı.

"DÜNYA ÜZERİNDE OLAN DEPREMLERİN YÜZDE 3 BUÇUĞU BU COĞRAFYADA YAŞANIYOR"

1900 yılından bugüne kadar olan depremler ile ilgili istatistik verilerinden bahseden Haluk Özener, "1900 yılından bugüne kadar, ülkemiz ve yakın civarında 4'ün üzerinde 10 bin 965 adet. Yani yılda yaklaşık 100 tane 4'ün üzerinde deprem oluyor bu istatistiğe göre. Bunların hepsi Kandilii'nin hafızası. Bu veri bankasından elde ettiğimiz verilere bakılırsa, bu coğrafyada her gün ortalama 3 ila 3.9 büyüklüğü arasında bir deprem yaşanıyor. 10 günde bir 4,0- 4.9, ortalama 50 günde bir ise 5,0 ila 5,9 ortalama 18 aya bir ise 6,0-6,9, ortalama 6,5 yılda bir de 7'nin üzerindeki büyüklükte deprem yaşıyoruz. Dolayısıyla bu coğrafya, sismik olarak sakin bir coğrafya değil. Biz bu depremleri yaşadık ve yaşayacağız. 17 Ağustos 2019'dan bugüne, 25 bin deprem kaydetmişiz. 0,2'den 6,7 büyüklüğüne kadar. Bu yılki deprem etkinliklerine baktığımızda, Ocak ve Şubat ayını oldukça yoğun geçirdik. Manisa'da olan depremler, Elazığ depremleri ve artçı sarsıntıları bizi hayli meşgul etti. Doğal olarak da vatandaşlarımıza korku saçtı. Yine bir yıldaki 4 üzerindeki depremlere baktığımızda sayıyı 365 olarak görüyoruz. Sadece 1 yıl içinde bu coğrafyada, 5'in üzerinde 40 adet deprem kaydedildi. Dünya üzerinde sadece bu yılın başından itibaren bu güne kadar olan 4'den büyük deprem sayısı 8 bin 548 adet. Ülkemizde olan deprem sayısı da 298. Yani dünya üzerinde olan depremlerin yüzde 3'ünden fazlası bu coğrafyada oluyor" ifadelerini kullandı.

"DOĞU ANADOLU FAYI ÜZERİNDE KIRILACAK DAHA ÇOK PARÇA VAR"

Özener, şöyle devam etti:

"Kuzey Anadolu Fayı üzerinde, uzun yıllardır deprem olmamış bir yer olan, sismik boşluk olarak adlandırdığımız Marmara Denizi içinde de, 1900 yılından bugüne kadar olan depremleri görüyorsunuz. 1912 Şarköy depremi ve 1999 Marmara Gölcük depremi. 1900 yılından günümüze kadar, bu coğrafya 6'nın üzerinde bir deprem görmedi. Fakat 3 bin 405 tane 3'ün üzerinde deprem yaşadık. Yine 1 yıl içinde, 0.2'den büyük olan depremlere baktığımızda da Marmara denizinde bin 306 deprem kaydettik. Hep tartışılan konular, sadece deprem Marmara'da mı oluyor, ülkemizin nerelerinde deprem tehlikesi var diye baktığımız zaman, Karlıova'dan başlayıp yaklaşık bin 500 kilometre batıya doğru devam eden Kuzey Anadolu Fayı'nı görüyorsunuz. Bu fay üzerinde geçen yüzyıldan itibaren deprem olmayan, 1939 Erzincan depremiyle başlayan bir silsile var ve deprem olmayan yerler sadece Marmara Denizi ve Erzincan'ın doğusu Karlıova. Bu gözlemleri neden yapıyoruz? Buralar sismik boşluk olarak adlandırdığımız yer, bu fay tek parçalı bir yapıya sahip değil, kırıklı bir yapıya sahip. Buralarda çalışan deniz tabanındaki cihazlarımız var. Doğu Anadolu Fayı boyunca da sismik boşluklar var. Karlıova-Bingöl segmenti gibi farklı segmentler var. ve buralarda olan depremlerin üzerinden geçen süreler de yazılı. Bu segmentler yıllardır deprem üretmemişler fakat enerji biriktirmeye de devam ediyorlar. Dolayısıyla bugün 2020 yılında, Sivrice'de yaşadığımız depremle Doğu Anadolu Fayı üzerinde bir parça kırıldı ama burada kırılacak daha çok parça var"

"DEPREMDEN SONRA HAYATINIZI SÜRDÜREBİLECEĞİNİZ YERLER BARINMA ALANLARI"

Bir gazetecinin toplanma alanlarının yeterli olup olmadığı sorusuna ise Haluk Özener, "İBB ve AFAD'ın web sitesinde sanıyorum toplanma alanı yerleri belirtiliyor. Bütün yeşil alanlar, toplanma alanları. Ancak burada asıl önemli olan barınma alanları. Çünkü barınma alanları, depremden sonra hayatınız sürdürebileceğiniz alanlar. Bence dikkat edilmesi gereken yerler buralar. İşaret edilen yerler kamu alanı mıdır, özel mülkler midir bunlara bakmak lazım. Özel mülkler ise sahibi sade vatandaş olduğu için değerlendirmek istiyor olabilir. Dolayısıyla bu barınma alanından farklı bir amaca yönelik olarak gidiyor. Kişisel olarak bunu cevaplayayım, sistematik olarak buradaki paydaşların bir araya geliyor olması lazım. Buradaki sorun merkezi hükümet, yerel yönetim ve STK'ların aynı veriyi, ortak bilgi havuzunu kullanmamasından kaynaklanıyor. O bilgilerin herkese açık yer alması ve bilimin ışığında ortak bir akıl üretilmesi lazım" şeklinde yanıt verdi.