TBMM’de Araştırma Komisyonu Kurulmasını Önerdi

CHP Tunceli Milletvekili Polat Şaroğlu, Tunceli’deki baraj ve hidroelektrik santrallerin yapım ve işletim süreçlerinin insan ve doğa yaşamını olumsuz etkilediğini belirterek, konuya ilişkin TBMM’de bir Araştırma Komisyonu kurulmasını önerdi.

TBMM’de Araştırma Komisyonu Kurulmasını Önerdi

Cumhuriyet Halk Partisi Tunceli Milletvekili Polat Şaroğlu Tunceli’deki baraj ve hidroelektrik santrallerinin yapım ve işletim sürecinin insan ve doğa yaşamını olumsuz etkilediği yönde bu konuyla ilgili yazılı önerge yayımladı ve Araştırma Komisyonu kurulmasını önerdi.

 “GERİ DÖNÜŞÜ İMKÂNSIZ SONUÇLAR DOĞURMAKTADIR”

Yapılan yazılı önerge şu şekilde; “Araştırma Önergesinin tam metni şu şekilde; “Son yıllarda ülkemizde sayıları hızla artan HES inşaat ve işletme süreçleri ile bu projelerin ÇED süreçlerinin yarattığı denetimsizlik, ölümlü iş kazaları ve şirketlerin hukuk tanımaz bir şekilde yürüttükleri faaliyetlerin doğa üzerinde yarattığı tahribatlar, geri dönüşü imkânsız sonuçlar doğurmaktadır.

“MAHKEMELERCE DURDURULMA KARARI ALINIP, İPTAL KARARI VERİLMEKTEDİR”

Türkiye’de HES projeleri, çoğunlukla 1939 yılında çıkarılan ve sadece acil ve zorunlu hallerde kullanılan Acele Kamulaştırma Yasası kullanılarak gerçekleştirilmekte, ihalelerdeki Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Sosyal Etki Değerlendirmesi çalışmaları masa başında hazırlanmakta ve birçoğu bölge halkının tepkisiyle karşılaşmaktadır. Bu projeler hakkında, çevre tahribatına yol açtıkları gerekçesiyle mahkemelerce durdurulma kararı alınıp, iptal kararı verilmektedir.

“YATIRIMDA ARANACAK HAYATİ KOŞULLARDIR”

Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci, bir yatırım projesinin bulunduğu coğrafyada uygulanabilirliğinin idare tarafından belirlenmesidir. Kurulması planlanan alanda yürütülecek faaliyetin fiziki, coğrafi, ekolojik ve sosyal etkileri bilimsel olarak araştırılır, olumlu ve olumsuz yönleri ortaya konarak alınacak önlemler belirlenir. Yatırımların sebebiyet verebileceği doğa olayları ile ilgili risk analizleri, iş yerinde meydana gelebilecek muhtemel kazalar ve bunlara karşı gerekli tedbirler ile iş sağlığı, halk sağlığı ve çevre sağlığı için güvence sağlanması yatırımda aranacak hayati koşullardır.

“VADİLER YATIRIMA AÇILMAKTA, TARIM ARAZİLERİ YOK EDİLMEKTEDİR”

Yüzyıllar içerisinde kendi ritminde oluşan doğa dengesi denetimsiz bir şekilde özel şirketler tarafından bozulmaktadır. Doğanın bir parçası olan insanın ve yaban hayatının, yani ekosistemin dengesini korumak öncelikle idarenin sorumluluğundadır. Enerji açığı gerekçesiyle dağlar, dereler, vadiler yatırıma açılmakta, tarım arazileri yok edilmektedir.

“HALKININ HAK ARAMA HÜRRİYETİ KISITLANMAKTADIR”

ÇED yönetmeliği ile hazırlanan raporların yasal çerçevesi oluşturulmuş olmasına rağmen birçok ÇED raporu gerçeklik ve bilimsellikten uzak bir anlayışla hazırlanmaktadır. Yanlış ÇED raporları veya ÇED gerekli değildir kararları bir yana, Çevre Düzeni Planlarında da önemli çelişkiler bulunmaktadır. Enerji projelerinin hayata geçirileceği bölgedeki bilgilendirme toplantıları, duyuru ve katılım gerçekleştirilmeden, usulsüz bir şekilde tamamlanmakta ve bölge halkının hak arama hürriyeti kısıtlanmaktadır.

“KARARINA KARŞI AÇTIĞI DAVAYI REDDETMİŞTİR”

Bu noktada; Danıştay 10. Dairesi, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, Munzur Vadisi Milli Parkı'nda yapımı planlanan 4 Baraj ve 5 HES Projesi ile ilgili ‘ÇED olumlu kararı’ veya ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alınmadıkça projelerle ilgili onay ve izin verilemeyeceğine’ hükmeden kararına karşı açtığı davayı reddetmiştir.

“VATANDAŞLARIN ÖDEVİ PROJEYE ONAY VERİLMEYECEK”

Danıştay 10. Dairesi, Anayasa'nın 56. Madde hükmü gereği, “herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bulunduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi projeye onay verilmeyecek.

ARI ÜRETİCİLERİNİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR

CHP Tunceli Milletvekili Polat Şaroğlu, ülkemizdeki arıcılık ve arı üreticilerinin karşılaştığı sorunların araştırılması için Meclis Araştırması açılmasını istedi.

“ÜLKELER BİR YANA, DÜNYA ORTALAMASININ 20KG BİLE ÇOK ALTINDADIR”

TBMM Başkanlığına sunulan önergenin gerekçesinde, “Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) verilerine göre, dünyada 81 milyon dolayında arı kolonisi bulunmakta ve bunlardan 1.650 bin ton civarında bal üretilmektedir. Ülkemiz de uygun ekolojisi, zengin florası ve arı varlığı ile dünya arıcılığında söz sahibi ülkelerden biri durumundadır. Nitekim Türkiye yaklaşık 7.5 milyon kovan varlığı ve yıllık 102 bin ton civarında bal üretimi ile dünya sıralamasında Çin’den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Bununla birlikte ülkemizde kovan başına alınan bal verimi 15-16 kg gibi oldukça düşük seviyededir. Bu miktar, arıcılık sektörü gelişmiş ülkeler bir yana, dünya ortalamasının (20kg) bile çok altındadır.” denildi.

“DANIŞMAN VE DESTEKLEYİCİ KURUMLARA İHTİYAÇ DUYULMAKTADIR”

Gerekçede, şunlar kaydedildi: “Arıcıları, ürünlerinin pazarlaması ve satışında örgütleyecek etkin bir çatı maalesef yoktur. Bunun bir sonucu olarak, arı ürünleri kârın büyük bir kısmını kazanan “aracılar” tarafından toplanmaktadır. Bu bakımdan; standartlar, arıcılığın iyileştirilmesi, balın alternatif ürünleri, arı hastalıklarının ve zararlılarının kontrolü, meraların bulunabilmesi, nektar kaynakları, vs. konularında arıcılarımıza gerekli bilgiyi verebilecek danışman ve destekleyici kurumlara ihtiyaç duyulmaktadır” şeklinde öneride bulundu.

Yorum yapabilmek için üye girişi yapmanız gerekmektedir.

Üye değilseniz hemen üye olun veya giriş yapın.

SIRADAKİ HABER

banner137