Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçısı sadekar Viktor Öcal, geliştirdiği ''negatif heykel tekniği'' ile yüzük olarak tasarladığı değerli taşların içine Atatürk'ten Mevlana'ya, tarihi yapılardan fantastik figürlere kadar her türlü formu işliyor.

Sadekar Viktor Öcal’ın öyküsü, 1983 yılında yolunun Kapalıçarşı'ya düşmesiyle başladı. Döneminin önemli ve önde gelen ustalarının yanında çıraklık yaparak sadekarlığı öğrenen Öcal, sırasıyla Varujan ustadan tombak tekniğinin devamı yaldızcılığı öğrendi.

Papken ustadan Fransız stilinde, Onno ustadan anturaj, Civan ustadan ardeco, Osgiyan ustadan alaturka, Herman ustadan modern stilde mücevher yapımı üzerine eğitim alan Öcal, yetiştiği dönemde emekli Edmon ustanın desteğiyle platin üzerine çalışmalar yaptı.

Estetik cerrahiye de katkı verdi

Öcal, Kadim Biros ustanın desteğiyle kendini geliştirdi. Papken ustanın yeri, Öcal için her zaman ayrı oldu. Ustasını her zaman baba yarısı olarak gördü.

Sanayileşmeye başlayan firmalara prototip (kalıp) çalışmaları yapan Öcal, ilerleyen dönemlerde yaylı mekanizmalarla işleyen kilit sistemleri üzerine çalışmalar yürüttü.

Gelişme aşamasındaki 30'a yakın firmaya Ar-Ge alanında destek veren Öcal, ayrıca dönemsel olarak plastik rekonstruktif ve estetik cerrahi alanında cerrahların ihtiyacı olan alet, araç ve aksamları, altın, platin ve çeliği işleyerek üretti.

"El tokadı yemeyen adam, adam olmaz"

20 yaşına geldiğinde kendi atölyesini kuran Öcal, "Okumaya, diplomaya meslek olarak bakıyoruz ama sanat altın bilezik. Dünyanın her tarafında bozdurup paraya çevirebilirsiniz. Nereye giderseniz gidin bir şekilde sizi ayakta tutar. Çok zengin olur musunuz tartışılır ama aç kalmayacağınız kesin, diğer mesleklere göre" dedi.

Papken ustasının "El tokadı yemeyen adam, adam olmaz" sözünü de her zaman kulağına küpe edinen Öcal, 1997 yılında tanıştığı taş işleme ustasına destek verirken taşları öğrenmeye başladı.

Bıraktığı okulları daha sonra dışarıdan bitirerek bir yandan da okul serüvenine devam eden Öcal, çırak, kalfa, usta olarak ilerlediği meslek hayatının yanında bu kez de öğrenci olmanın farklılığını yaşadı.

"El yapımı ile el sanatı arasındaki farkı bir türlü ayıramadık"

Viktor Öcal, yaptığı mesleğin, sanat algısının açık olmasını gerektirdiğinden bahsederek, "Geleneksel sanatlarda aslında günümüzde, ülkemizde çok yanlış işler yapılıyor. El yapımı ile el sanatı arasındaki farkı bir türlü ayıramadık. Yani bir şey nerede el yapımıdır, nerede el sanatıdır ve sanat nerede başlar..." dedi.

Sanatın ülkeden ülkeye değişen ve kabul gören altı önemli kuralı olduğunu anlatan Öcal, şunları söyledi:

"Bunlardan bir ikisi başka ülkelerde değişiklik gösterse de özgünlük, teknik, orijinallik gibi bazı kavramlar var. Yapılan işin bir şeyi anlatması lazım. Yalnızca 'Ben buraya bir çiçek çizdim, boyadım' değildir olay."

"Sadekarlık aslında metalin sanatı"

Geleneksel alanda aslında adı üstünde gelene ek yapıldığını vurgulayan Öcal, şöyle konuştu:

"Son zamanlarda Osmanlı diye kabul edilen ama aslında Türk yapımı, Türk tekniği diye Türkçeleşebileceğimiz alanda çalışmalar ortaya koyduk. Tabii ki geleneksel figürleri ustalarımızdan öğrenmiştik ve bunların devamını sağladık. Ama bizim kendi dönemimizi de katmamız gerekirdi bu işe. Bu noktada da günümüzün sanatını oluşturmaya gayret ettik."

Viktor Öcal, sadekarlığın kıymetli metallerin sanatı olduğunu anlattı, "İşin öyküsü şu; sadekarlık aslında metalin sanatı kabul edilir. Günümüz Türkçesinde bir karşılığı yok, Batı'da var. Sadekarlık mücevheratta bir parça, bu her şey olabilir yüzük, kolye, küpe yani insana dair ne varsa. Bir obje dahi olabilir illa kişinin üzerinde taşıması gerekmiyor. Taşları takılmamış ve cilası atılmamış o kıymetli metal kısmı, sıfırdan başlayıp tasarımından sonuna kadar yapan kişinin adıdır sadekar" dedi.

Tekniğinin yaygınlaşmasını istiyor

Zaman zaman koleksiyonlar üzerinde çalıştığını, bir konuyu ele alıp kendisine göre yorumladığını belirten Öcal, bir çalışmaya başladığında üzerinde ihtiyaç duyacağı birden fazla tekniği birleştirdiğini söyledi.

Öcal, bazen taşın üzerinde küçük heykeller çalıştığını bazen de kendi geliştirdiği "negatif heykel tekniği" ile farklı tasarımlar yaptığını anlatarak, "Bu tekniğin yaygınlaşmasını isterim, benimle kalmasın. Türkiye'nin bir sanat, bir uygulama dalı ortaya çıksın isterim" dedi.

Tekniğiyle Aristo'nun yüzünü yaptı

Daha önce Roma’da şeffaf taşların üzerine mühür kazıma denilen bir tekniğin uygulandığını vurgulayan Öcal, ama bu çalışmanın daha çok iki boyutlu olduğunu, kendi tekniğinde ise taşın içine tersten mikro üç boyutlu heykel işlendiğini anlattı.

Viktor Öcal, "Negatif heykel tekniği" ile ilk başlarda mimari eserleri değerli taşların içine işlediğini, bunu biraz daha ileri götürerek anatomi çalışmaya başladığını ve ilk olarak Aristo'nun yüzünü yaptığını söyledi.

İlk olması nedeniyle Aristo çalışmasının ayrı bir yeri olduğunu ve bu çalışmayı kendisine sakladığını belirten Öcal, şöyle konuştu:

"Bu tekniğin özelliği, taşın içinde üç boyutlu bir boşluk yaratıp, onu biçimlendirip dışarıdan heykel gibi görünmesini sağlamak. O yüzden ismini negatif heykel tekniği koydum. Yaptığımız çalışma aslında mikro heykelciliğin tersten çalışılması. Çok uzun zaman alıyor, sabır gerektiriyor, hassas çalışmanız gerekiyor. Zaman zaman asabileştiğiniz günlerde dokunmamanız gerekiyor."

Mevlana çalışmasını 4 kişi istedi

Kendini tasavvuf ehli olarak tanıtan insanların, konuşurken cümle aralarında egolarına şahit olduğunu ve bunun üzerine kendi dilinde anlatmak için Mevlana'yı taşın içine çalıştığını söyleyen Öcal, bu yüzüğe 4 kişinin sahip olmak istediğinden ama bir yıl kimseye veremediğinden bahsetti.

Viktor Öcal, genellikle kişiye özel çalıştığını çünkü insanların fabrikasyon usulü, herkes için yapılmış bir şeyi alıp saklamak istemediğini anlatarak, şunları söyledi:

"İnsanlar kendilerini anlatan bir şey ve çocuklarına bırakmak için bir mesaj istiyorlar. Kişiye özel çalışmalarımda önce kişiyle röportaj yapıyorum ve onda gördüğüm şeyleri küçük küçük notlar halinde bir yerlere yazıyorum. Onun perspektifinden bakmaya başladığınızı düşündüğünüz anda iç çizgiyi oluşturuyorsunuz. Ve iç çizgiyi oluştururken o adamı, en iyi anlayan kişiye dönüşüyorsunuz."

Son çalışması bir aile yüzüğü

Öcal, son çalışması olan farklı bir tasarım aile yüzüğünün hikayesini şöyle anlattı:

"Baba iki tane oğluna mesaj vermek istiyor. İşin zor kısmı burada başlıyor, mesajı bir motifte anlatmak... Çok güzel öğütler veriyor mesajında, dostlarınızı ve arkadaşlarınızı iyi seçin, hasetli, kibirli, öfkeli ve kıskanç insanlardan uzak durun diyor oğullarına. Yüzük iki parça ve baba bir gün bu dünyadan göçerse, iki ayrı parçaya bölünecek. Oğullarından biri kolye taşıyacak, biri yüzük kullanacak. O yüzden iki parça halinde çalışıyorum bu yüzüğü ve en son vidalanacak. Yüzük ve kolyeyi birbirinden ayırmak için gerekli tornavidayı da özel yaptım, sapını da özel tasarladım. Tornavidanın sapı, annenin boynunda kolye olarak kalacak ve günü geldiğinde ayrılmak isterlerse birbirinden anneye ihtiyaçları olacak, anneleri de orada olacak."

"Sadekarlar bu işin mühendisleri"

Bundan sonra yeni sadekarların yetişmeyeceğini, son nesilden sonra bu mesleğin biteceğini söyleyen Öcal, şöyle konuştu:

"Aslında dönüşüm noktasındayız. Yeni sadekarlar yetişmez çünkü biz geleneksel el emeği çalışıyoruz ve el yapımı olarak bazı eserlerimizi ortaya çıkarıyoruz. Bugün endüstrinin gelişmesiyle bilgisayar teknolojileri üç boyutlu modelleme ve üç boyutlu üretim modellemeleri sayesinde artık o geleneksel yöntemlerin çoğu kullanılmıyor. Oturup bir metali eğip, bükerek şekillendiren o adamlardan artık çokta kolay yetişmez. Adam bu hız çağında oturup günler, geceler süren bir çalışmayı yapmak istemiyor. Sadekarlar bu işin mühendisleri, çok iyi malzeme bilgisine sahipler.”

"Benim için çalışmalarım öyküdür"

Viktor Öcal, ilk ustası Papken'in 27 yıl sonra attığı "Seninle gurur duyuyorum" mesajının kendisini ağlattığını dile getirerek, "Sizi yetiştiren kişinin takdir etmesi çok farklı. Ben kendim de Gazi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi görevinde çalıştım. Öğretmen-öğrenci ilişkisi, usta-çırak ilişkisi gibi olmuyor. Sizin ustanız sizin karakterinizi biçimlendiriyor, sizi yoğuruyor" dedi.

Çalışmalarının kendisini için birer öykü olduğunu anlatan Öcal, "İnsanların mutlu olmayacağı şeyleri yapmıyorum ve ben, her öyküyü bitirdiğimde içimde mutluluk kalıyor, çok şey öğreniyorum. Yaptığım çalışmalar ilişkileri düzeltiyor, evlilikleri kurtarıyor. İşin her tarafı pozitif. Böyle bir öykü..." diye konuştu.