Üstelik bu rakamların önümüzdeki yıllarda daha da artması bekleniyor. Obezite diyabetin en önemli nedenleri arasında gösteriliyor.

Diyabet hem dünyada hem de Türkiye’de giderek yaygınlaşan bir hastalık. Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) verilerine göre tüm dünyada 537 milyon kişi diyabetle mücadele ediyor.

Bu rakamın 2030’da 643 milyona, 2045’te 783 milyona ulaşması bekleniyor.

Türkiye’de ise yaklaşık 9 milyon kişide diyabet var. Rakamın 2045’de 13 milyona çıkacağı öngörülüyor.

Artan vakalar nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü diyabeti “bulaşıcı olmayan pandemi” olarak ilan etti. Rakamlar özellikle son 35 yılda diyabetli sayısının 4 kat arttığını gösteriyor. Peki bunun sebebi ne? Diyabet nasıl bir hastalık ve uzun vadede vücutta nelere yol açıyor? Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mazhar Müslüm Tuna anlattı.

Diyabetin giderek yaygınlaşmasının en büyük sebeplerinden birinin obezite olduğunu söyeyen Prof. Dr. Tuna şunları anlatıyor:

TUNA: BU DA ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA DİYABETİN DAHA DA YAYGINLAŞACAĞINI GÖSTERİYOR

“Diyabetin önlenebilir en önemli sebebi obezitenin artması. Yani kilo kontrolünü sağlayamadığımız için toplumdaki obezite sıklığı artıyor, buna paralel bir şekilde diyabet sıklığı artıyor. Çocukluk çağında da hem obezite hem de diyabet sıklığı giderek artıyor. Bu da önümüzdeki yıllarda diyabetin daha da yaygınlaşacağını gösteriyor”diye devam etti.

TUNA: BESLENME TARZINIZ KÖTÜYSE VE EGZERSİZ YAPMIYORSANIZ DİYABET GELİŞME RİSKİNİZ YÜKSEK

Diyabetin kronik bir hastalık olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tuna, “Genetik zeminde gelişen kötü yaşam tarzı koşullarının tetiklediği bir hastalık. Genetiğinizde varsa, beslenme tarzınız kötüyse ve egzersiz yapmıyorsanız diyabet gelişme riskiniz yüksek” diyor.

Ancak genetik yatkınlığı olanlar sağlıklı beslenme sayesinde diyabetin ortaya çıkmasını öteleyebiliyor. Hatta kendilerinde diyabet hiç çıkmayabiliyor.

Diyabetin sinsi bir hastalık olduğuna değinen Prof. Dr. Tuna, bunu şöyle açıklıyor:

TUNA: ÇOK YEMEK YEME VE BUNA RAĞMEN KİLO KAYBI, HALSİZLİK, YORGUNLUK, KONSANTRASYON BOZUKLUĞU

“Uzun yıllar diyabeti olduğu halde bunun farkına varamayan hastalar var. Bunların çoğunlukla rutin kan ölçümleriyle saptandığını belirten Prof. Dr. Tuna, genelde yaygın gördüğümüz belirtileri ağız kuruluğu, çok su içme, çok idrara çıkma, sürekli acıkma hali, çok yemek yeme ve buna rağmen kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu… Yine bazı hastalar komplikasyonların oluştuğu geç evrede (ellerde, ayaklarda uyuşma, görme bozuklukları, ciltte yaraların oluşması ve yaraların kapanmaması gibi) hekime başvuruyor”diye devam etti.

EN SIK GÖRÜLENİ TİP 2 DİYABET

Diyabet, insan vücudunda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insulin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda gelişen ve ömür boyu süren bir hastalık.

Diyabet dört gruba ayrılıyor... Ancak yaygın olarak görülenleri Tip 1 ve Tip 2 diyabet… Bunların da en sık görüleni Tip 2 diyabet. Öyle ki görülme oranı yüzde 90.

TUNA: ERGENLİKTE PİK YAPABİLİYOR AMA HER YAŞTA GÖRÜLEBİLİYOR

“Tip 1 diyabet genetik zeminli olan, bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine zarar verdiği bir hastalık. Yani bağışıklık sistemi, pankreastaki insülin üreten hücrelere zarar veriyor, insülin üretilemediği içinde diyabet ortaya çıkıyor. Genelde genç ve zayıf kişilerde görülüyor. Çocuklukta, ergenlikte pik yapabiliyor ama her yaşta görülebiliyor.”

Diyabet denilince genelde kastedilen çok yaygın görüldüğü için Tip 2 diyabettir. Genellikle erişkin yaşlarda görülen Tip 2 diyabet daha ziyade obeziteyle ilişkili olarak ortaya çıkıyor.

Peki bir hasta diyabet tanısı aldıktan sonra neler yapılıyor? İzlenen yolu Prof. Dr. Tuna’dan öğreniyoruz:

TUNA: ONLARDAN BİRİNE VEYA BİRKAÇINA BERABER BAŞLIYORUZ

“Diyabet tanısı koyduğumuz hastanın öncelikle yapması gereken yaşam tarzı değişikliği… Yine kan şekeri yüksekliğine göre bir ya da birden fazla ilaca başlayabiliyoruz. Aslında hastaların çoğu iyi bir yaşam tarzı değişikliyle beraber ağızdan alınan ilaçlarla genellikle düzeliyor. Bazen başlangıçta kan şekeri 300’lerde olan hastalara insülin tedavisi de verebiliyoruz. İnsülini geçici bir süre verip sonra tekrar ağızdan ilaçlara geçebiliyoruz. Şu an halihazırda onlarca ilaç var verebileceğimiz. Tedavide eski yıllara göre çok daha güçlü durumdayız. Hastanın ihtiyacına, yaşına, kilosuna, eşlik eden başka hastalıklar varsa bunlara göre ilaç seçenekleri çok çeşitli. Onlardan birine veya birkaçına beraber başlıyoruz.”

Diyabet tedavisine başlayan hastalar birkaç haftalık aralıklarla kontrol ediliyor. Yapılan testlerde kan şekerinde istenen düzelme gerçekleşmemişse ilave ilaçlar ya da insülin ekleniyor. Daha sonra 3-6 ay aralıklarla takip ediliyor. Hastanın 3 aylık şeker ortalaması hekimlerin tedavi sürecini belirlemesi için önemli bir kıstas olarak görülüyor.

Hastalardan glikoz ölçüm cihazlarıyla evde belli aralıklarla ölçüm yapmasını istediklerini belirten Prof. Dr. Tuna, devam eden süreçte tedavi konusunda yapılanları şöyle özetliyor:

TUNA: DEĞİŞKENLİK OLDUĞUNU GÖSTERİYOR

“Hastanın şeker düzeyine göre ya da insülin kullanıp kullanmamasına göre günde birkaç kere ya da 2-3 günde birkaç kez ölçüm istiyoruz. Bu da kan şekerinde günlük olarak nasıl değişkenlik olduğunu gösteriyor. Kan şekeri çok iyi seyrediyorsa takip aralığında 4-6 ayda bire çıkarabiliyoruz.”

DİYET VE YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ ÖNERİSİ

Son zamanlarda diyabet tedavisi konusunda cerrahi de konuşuluyor. Prof. Tuna bunun, önerdikleri öncelikli bir yaklaşım olmadığını söylüyor:

TUNA: BİZİM YAŞADIĞIMIZ SORUN ASLINDA İNSANLARIN BESLENME TARZLARININ ÇOK KÖTÜ OLMASI VE BUNU DÜZELTEMEMELERİ

“Kilo vermek için obezite cerrahisi geçirmek gerekmez. Obezitenin tedavisi aslında diyet ve yaşam tarzı değişikliği. Yaşam tarzı değişikliğini güzel bir şekilde yaparsanız kesinlikle kilo verebiliyorsunuz. Bu, çalışmalarla da gösterilmiş. Bizim yaşadığımız sorun aslında insanların beslenme tarzlarının çok kötü olması ve bunu düzeltememeleri. Bu kısır döngüye giriyor. Başarısız denemeler umutsuzluğa yol açıyor. Artık bir daha kilo veremeyeceklerine inanıyorlar. Ameliyat olup kurtulacaklarını zannediyorlar. Aslında öyle olmuyor. Ameliyattan sonra da diyetlerine dikkat etmeyen hastalar tekrar kilo alıyor” devam etti.

Elazığlı Vatandaşların Altın Fiyatlarına Tepkisi Elazığlı Vatandaşların Altın Fiyatlarına Tepkisi

Diyabet operasyonlarının obez ya da fazla kilolu hastalara uygulanan bir yöntem olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tuna, Tip 1 diyabet için böyle bir yöntem olmadığını belirtiyor. Tip 2 diyabette, kilo verince kan şekerinde düşme, diyabette tamamen düzelme olabilir, bu ameliyattan ziyade kilo vermekle ilgili bir durum. Kilo verince insulin direnci azalır, iştah azalır ve kan şekeri dengelenir.

Diyabet düzgün tedavi edilmezse ve hasta yeterince önem vermezse ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Prof. Dr. Tuna, diyabetin vücutta yarattığı tahribatları şöyle anlatıyor:

TUNA: DİYABET HASTALARININ ÖLÜMLERİNİN EN BÜYÜK SEBEBİ KALP HASTALIKLARI

“Diyabet aslında kardiyovasküler hastalık eşdeğeri olarak kabul ediliyor. Yani diyabet hastalığınız varsa çok büyük ihtimalle kalp damar hastalığınız var demektir. Diyabet hastalarının ölümlerinin en büyük sebebi kalp hastalıkları. Onun dışında böbrek yetmezliğine yol açıyor. Yine görme bozuklukları ve sinir sistemi ile ilgili rahatsızlıklar yaşayabiliyor hastalar. Özellikle el ve ayaklarda yanma, uyuşma ağrı gibi şikayetleri çok fazla yaşıyorlar. Bağırsak sistemi bozulabiliyor. Ayak kesilmelerine dahi yol açabilecek damar tıkanıklıklarına yol açabiliyor. Hatta travmatik olmayan ayak ampütasyonunun en büyük sebebi diyabet hastalığı. Yine erişkin çağdaki körlüklerin en önemli sebebi de yine diyabet. Düzgün tedavi ve iyi bir takiple komplikasyonların önüne geçmek veya çok daha sınırlı kalmasını sağlamak mümkün" dedi.