Parkinson, merkezi sinir sistemi bozukluğu ile ortaya çıkan nörolojik bir hastalık. Daha çok 60 yaş üzeri bireylerde rastlanıyor. Dünya genelinde 10 milyonu aşkın insan, Türkiye’de ise 200 bin kişi bu hastalıktan muzdarip…

Titreme ve hareket kısıtlılığıyla seyreden hastalık, ilk defa 1817’de James Parkinson adlı İngiliz doktor tarafından tanımlandı.

Erken teşhisin büyük önem taşıdığı hastalığa dikkat çekmek için 11 Nisan “Dünya Parkinson Günü” ilan edilerek farkındalık çalışmaları yapılıyor. Bu özel günde Parkinson hastalığıyla ilgili merak edilen soruların yanıtını Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sultan 2. Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Kliniği’nden Doç. Dr. Mehmet Güney Şenol’dan aldık.

Elazığ’da 14 Ekim’de Nöbetçi Eczaneler Elazığ’da 14 Ekim’de Nöbetçi Eczaneler

60’lı Yaşlardan Sonra Ortaya Çıkıyor

“Parkinson titreme ve hareket azlığı gibi belirtilerle ortaya çıkan bir hastalık” diye sözlerine başlayan Doç. Dr. Şenol, “Genellikle 60’lı yaşlardan sonra çıkıyor. Ancak en fazla 40-70 yaş arası görülüyor. Fakat çok genç hastalarımız da var. Hastaların yaklaşık yüzde 5 ila 10’u 40 yaşın altında” şeklinde konuşuyor.

Erkeklerde kadınlara göre yaklaşık 2-3 kat fazla Parkinson görüldüğünü vurgulayan Doç. Dr. Şenol, hastalıkta genetik etkinin yüzde 10 olduğunu belirtiyor. Kuyu suyu içenlerde ve özellikle tarım alanlarında yaşayanlarda riskin daha yüksek olduğunu ifade ediyor.

Parkinson beyinde hücrelerin birbiriyle haberleşmesini sağlayan "dopamin" adlı maddenin eksikliğinden kaynaklanıyor. Doç. Dr. Şenol hastalığın belirtilerini ise şöyle sıralıyor:

“Hareket yavaşlığı, yürüme zorluğu, ayak sürtme, kolda kasılma, bacakta kasılma, vücudun öne doğru eğilmesi gibi hareket zorlukları hastalığın motor belirtileri olarak öne çıkıyor.”

Hastalığın bir de hareketle ilgili olmayan belirtileri olduğuna dikkat çekiyor Doç. Dr. Şenol:

“Koku alamama, koku alma azlığı, idrara sıkışma, idrar kaçırma, kabızlık, rüyalarda canlı hareketlilik, yani REM uyku bozukluğu olabiliyor. Koku alma bozukluğu hastalıktan yaklaşık 3-5 yıl önce başlayabiliyor. Yine REM uyku bozukluğu da hastalıktan 10-15 yıl önce görülebiliyor.”

Peki, bu hastalığın teşhisi nasıl yapılıyor? Yanıtını Doç. Dr. Şenol’dan öğreniyoruz:

“Parkinson tanısı klinik muayeneyle koyuluyor. Hastalar özellikle titreme, hareket azlığı, yüzde mimiklerin azalması, yazıda küçülme hatta ayak sürtmesi gibi şikayetleri olunca doktora başvuruyor. Kanda ya da beyin MR görüntülemesinde genellikle bir şey çıkmıyor. Nörologlar muayene sonucunda bu tanıyı koyabilir.”

İstirahat sırasında ortaya çıkan titreme kuşkusuz akla ilk Parkinson’u getiriyor. Ne var ki hastaların yüzde 30’unda bu titreme olmayabiliyor. Doç. Dr. Şenol, beyinde dopamin eksikliğine neyin sebep olduğu bilinmese de travma geçiren kişilerde hastalığın görülme oranının arttığını ifade ediyor. Yine çay ve kahve tüketenlerde de Parkinson’a daha az rastlandığına dikkat çekiyor.

YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRAN TEDAVİ UYGULANIYOR

Hastalığın henüz kesin bir çaresi bulunamasa da bu konuda çalışmaların yoğun olarak devam ettiğini belirten Doç. Dr. Şenol, “Hastalığı ortadan kaldıracak tedavilerle ilgili şu anda dünyada Faz 2 ve Faz 3 çalışmaları devam ediyor. Heyecanla onların sonuçlarını bekliyoruz” diyor.

Henüz hastalığı tamamen iyileştirecek bir çözüm bulunamasa da hastaların yaşam kalitesini artıran bir dizi tedavi uygulanıyor. Doç. Dr. Şenol’dan Parkinson hastalığı tedavisinde izledikleri yolu öğreniyoruz:

Hastaya hem titremeyi, kasılmayı ve hareket kısıtlamalarını azaltıcı ilaçlar hem de dopamini artıran ilaçlar veriyoruz. Böylece hastalar 3-4 yıl boyunca çok iyi oluyorlar. Eski sağlıklı durumlarına dönebiliyorlar. Ancak bu, ilerleyen bir hastalık… İlaç tedavisi dışında eğer gerekirse beyin pili olarak bilinen cihaz takıyoruz.

Beyin pili konusunda bir parantez açan Doç. Dr. Şenol, “İnsanlarda şöyle bir yanlış kanı oluşuyor. Sanki beyin pili takılınca hastalık ortadan kalkacakmış gibi bir şey düşünüyorlar. Oysaki pil yalnızca belirtileri ortadan kaldırıyor. Artık ilaçlarla bir yere ulaşamadığımız hastalara pil tedavisi uyguluyoruz” ifadesini kullanıyor.

“EGZERSİZ İLAÇ KADAR ÖNEMLİ”

Parkinson’un ölümcül bir hastalık olmadığının altını çizen Doç. Dr. Şenol, egzersizin son derece önemli olduğunu vurguluyor:

“Uzun seyirli bir hastalık... Benim takip ettiğim 30 yıllık hastalar var. Burada önemli olan ilaçları düzenli kullanmak ve egzersiz yapmak. Egzersiz bu hastalıkta ilaç kadar önemli. Hastaların mutlaka günde en az 20 dakika egzersiz yapmasını öneriyoruz. Egzersiz pek çok hastalık için önemli olsa da Parkinson’da daha da önemli. En kolay ve sürekli yapılabilecek egzersiz ise yürümek… Günlük 20 dakika yürümek ilaç kadar etkili oluyor. Çünkü dopamini ve mutluluk hormonunu artırıyor.”

Doç. Dr. Şenol’un bu hastalıkla genç yaşlarda karşılaşanlara önerisi ise çalışma hayatını mutlaka devam ettirmeleri yönünde. Yine hastaların bol su içmesi ve lifli besinleri tüketmesi de tavsiyeleri arasında yer alıyor.

KAYNAK: TRT HABER

Editör: Yakup Uğur