Elazığ il protokolü 3 Mayıs Türkçülük günü nedeniyle kutlama mesajı yayımladı.

MHP Elazığ İl Başkanı Yunus Bal’ın 3 Mayıs Türkçülük günü mesajı şu şekilde;

“Milletimiz tarih boyunca sayısız var olma mücadelesi vermiştir. Varlığını, her defasında da ağır bedeller ödemiş olsa da, korumasını bilmiştir. Türk milletinin birliğinin, beraberliğinin ve bölünmez bütünlüğünün her daim savunucu olan bizler, her daim savunmaya devam edeceğiz. Türk milliyetçileri, yaşadıkları her zaman diliminde, bulundukları her ortamda, baskıya, zulme ve haksızlığa karşı gelmiş, millet olmanın şuuruyla hareket etmiş, yalnızca milletinin değil, tüm mazlumların sesi olmuştur. Sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlere sahip çıkmış ve bu değerleri yaşatmayı görev bilmiştir. 3 Mayıs’ta ortaya konan milli duyarlılık ile Türk milletinin birliğini, beraberliğini ve bölünmez bütünlüğünü daima devam ettireceğiz. Milli menfaatlerin ön planda tutulmasında, millet ve vatan değerlerinin korunmasında geçmişte ne yapılmışsa, şu an ve gelecekte de yapmaya hazırız. Türk milliyetçiliğinin büyük davasının kurucuları ve yılmaz savaşçıları olan başta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız başta olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm Türk milliyetçilerini rahmetle anıyor, yeryüzündeki tüm Türk soydaşlarımızın 3 Mayıs Milliyetçiler Günü'nü kutluyorum. Tanrı Türk’ü korusun ve yüceltsin! Ne mutlu Türk’üm diyene”

Uçak Biletlerine Zam Uçak Biletlerine Zam

Türk Ocakları Elazığ Şube Başkanı Doç. Dr. Yavuz Haykır’ın 3 Mayıs Türkçülük günü mesajı şu şekilde;

“Bugün milliyetçilik ve Türkçülüğün en önemli kırılma noktalarından birinin 79. yıl dönümü. 1944 yılının 3 Mayıs günü kalıplarına sığmayan ve zor şartlarda milletimizi diriltmeye muktedir Türkçülük fikri aksiyon safhasına geçerek;  varlığını sadece siyasi erke değil, tüm dünyaya ilan etmiştir. Atsız’ın mektuplarında Türk gençlerinin yabancı ideolojilerin kölesi durumuna düşmesinin ve milli şuurdan uzaklaşmasının ortaya çıkaracağı tehlikeler ele alınmıştır. Yine manifestoyu andıran mektuplarda isim isim verilen örnekler vasıtasıyla yaklaşan tehlikenin boyutları ortaya koyulurken, devrin idarecilerinin vurdumduymazlığına da ağır eleştiriler getirilmiştir.  Fakat Başbakana ithafen yazılan mektuplar sonrası açılan davalarla Türkçülere pranga vurulmak istemiş,  davanın ikinci oturumunda Tandoğan’da esareti kabul etmeyen ve varlıklarını ispatlarcasına nümayişe katılan bozkurt yürekli gençler ve Türkçülüğün fikir babaları, hükümet tarafından ağır bir biçimde cezalandırılmışlardır. İşkencelerle sınanan, tabutluklarda bilenen Türkçüler kendilerine layık görülen hücre duvarlarını yıkarak adeta Kevser suyuyla yıkanarak hapisten çıkmışlardır. Her şeye rağmen Türkçülerin acı çekmeye başladığı bu kara günde Türkçülük yok olmak şöyle dursun her 3 Mayısta yeniden dirilerek efsanesini günümüze kadar taşımıştır. Bu nedenle 3 Mayıs Atsız’ın deyimiyle; ne bayramdır ne de matemdir. 3 Mayıs, Türkçülüğü bedeninde taşıyanların yüreklerinin delicesine çarpmaya başladığı gündür. 3 Mayıs, Türk olmanın zorluğunu göğüsleyenlerin rüştlerini ispatladıkları gündür. 3 Mayıs, üç kıta yedi denize hükmetmiş bir milleti göklere taşıyan fikre biçilen kefenlerin yırtıldığı gündür. 3 Mayıs, çelikleşmiş bir mücadelenin bayraklaştığı gündür.  3 Mayıs, işkenceyle pörsümüş bedenlerin, çilelerle ezilmiş canların içinde kristalleşmiş yüksek bir şuurun elmas serencamıyla gaflete gark olmuş Mankurt beyinleri aydınlatmaya başladığı gündür. Üstünden yetmiş dokuz yıl geçse de 3 Mayıstaki milli şahlanışın kahramanlarını unutmak mümkün değildir. Zira onlar Türklüğü ruhlarına nakşederek sonraki nesillere örnek olmuşlardır. Ruhları şad olsun. Kendilerini rahmetle ve mihnetle anıyoruz. Türkçüler günümüz kutlu olsun. Tanrı Türkü korusun. Ne mutlu Türküm diyene”

Eğitim Müfettişi ve Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Başkanı Metin Akgün’ün 3 Mayıs Türkçülük günü mesajı şu şekilde;

“Küresel salgının yaşattığı, bugüne de yansıyan kaosun etkilediği bir süreçte, 11 ilimizi derinden sarsan “Asrın felaketi” diye tanımlanan “DEPREM” ve akabinde yaşadığımız sel felaketinin yıktığı şehirlerimiz, kaybettiğimiz canların hüznünde belki de tek tesellimiz olan, “Birlik ve Beraberlik Ülkümüzün” yansıması olan süreçte, yüksek sesle ifade etmesek de, gönül dünyamızda yaşadığımız insan olmanın erdeminde “Türk” olmanın mesuliyetine müdrik oluşumuzdu. Salgın kurgusunun yansımalarında, küresel eşkıyaların kurgusunda tartışılan “Yeni Dünya Düzenine” dönük, kendi senaryosunu yazma ve oynama kararlığımız ile küresel mesaj vermedeki sağlam duruşumuzun, yarına dönük kendine yetme hedefimize yönelen yürüyüşümüzdeki zihinsel farkındalığımızın sağladığı gönül rahatlığımızla 3 Mayıs Türkçülük Gününü idrak ediyoruz. Farkındayız ki; Türküm, doğruyum, çalışkanım sözleri ile devam eden andımızı okuduk yıllarca İlköğretim okullarımızda, Türkün ne demek olduğunu, “TÜRK” kelimesindeki mana derinliğini, bireye yüklediği mesuliyetin tarihi derinliğini ve mesuliyetini kavratamadığımızın farkında olmadan. “Türk” kelimesinin derin anlamını, töreyi, kültürel açıdan taşıdığı manadaki derinliği aktaramadığımızın mahkûmiyeti değil mi dünden bugüne yansıyan, yaşadığımız sosyal çözülmenin arka planındaki eğitimsel eksikliklerimiz. Bu necip milletin İslamiyet öncesi “Budun” anlayışını, İslamiyet sonrasında devam eden, bütünü kucaklayan kültürel derinlikteki “Millet” anlayışını. Anlatabilseydik bu necip milletin dünya medeniyetine sağladığı o derin katkıyı, İslâm’a hizmetin zirvesini nasıl yaşadığını, Resullah’ın (sav) övgüsüne neden mazhar olduğunu… Yaşamak zorunda kalır mıydık bugün yaşadığımız sosyal çözülmeyi, ayrışmanın getirdiği sıkıntıları, toplumsal çalkantıları. Gerçekte zoolojinin bir terimi olan “Irk” kelimesinin, “millet” kavramını açıklamaya yetmeyeceğini anlatabilmeliyiz çocuklarımıza. “Kavim” kelimesinin de; aynı anadan, aynı babadan üremiş, içine hiç yabancı karışmamış aynı kandan bir topluluk demek olduğundan hareketle, tarih öncesi zamanlarda bile, kavmiyetçe saf olmadıkları göz önüne alınarak, sosyolojik açıdan da; fertlerin, dünyaya gelirken sosyal bir nitelik taşımadıkları, yönüyle de, “Kavimci” anlayışın da “Millet” kavramını açıklamada yetersiz kalacağını, Z.Gökalp’in, “…millet, ne ırkın, ne kavmin, ne coğrafyanın, ne politikanın ne de iradenin belirlediği bir topluluk değildir. Millet, dilce, dince, ahlakça ve güzellik duygusu bakımından ortak olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan, bir topluluktur. Türk köylüsü onu (dili dilime uyan, dini dinime uyan) diyerek tarif eder. Felekten de bir adam, kanca ortak olduğu insanlardan çok dilde ve dinde ortak olduğu insanlarla beraber yaşamak ister. Çünkü, insani karakterimiz bedenimizde değil, ruhumuzdadır.” (4). İfadesinin ilmi derinliğinin izahıyla çocuklarımızı aydınlatmamız gerektiğine dikkat çekeriz”